Ana içeriğe atla

Sahipsizlik


     Gözlerini açtığında gördüğü tek renk maviydi. Düne dair hiçbir şey yoktu hafızasında ve hiçbir zaman da dün olmamıştı onun için. Alışılmışın dışında bir zaman kavramı vardı. Saat, ona her zaman hiçi hiç geçiyordu taa ki annesinin ölümünden bu yana. Çok şey düşlemişti geleceğe dair fakat gelecek de yoktu artık. Sadece bugün vardı. Aniden dışarı çıkma isteği duydu. Sehpanın üzerindeki anahtarını alırken gözü birden televizyonun yanında duran fanustaki balığa takıldı. Balık da kendisi gibiydi; sınırlı yaşam alanında hareket ediyordu.Tabii yaşam denilirse buna.

     Evden çıktığında yalnız değildi balığını da almıştı yanına. Kendisinin değilse bile balığının özgürlüğe kavuşma zamanı gelmişti.Garip bir mutluluk vardı içinde, attığı her adımda bacaklarndan başlayıp bedenine yayılan bir huzur hissediyordu. Sonunda varmıştı deniz kıyısına. Hırçındı deniz. İlk önce korktu balığı için ama dönmedi kararından. Balığı kendi özgürlüğüne bırakmanın vakti gelmişti. Hayatında bir şey daha eksildi o gün. Bu küçük hüznün ve sevincin bir arada yaşandığı olaydan sonra benim yerim dediği, koca bir çınar ağacının yanına gitti ve koruyucu bir güç olarak gördüğü gölgesine sokuldu.Ağaçtaki kuşlar başka bir dünyadan haber getirmişçesine ötüşerek birbirlerine bir şeyler anlatma çabası içerisindeydiler.Elkar, adı Elkar idi. İsmi gibi kendisi de anlaşılmazdı. Belki de anlamlandırılmak onun için bir ''son'' idi. Bundan dolayı olsa gerek hayatında tek bir arkadaşı vardı; '' Bertuğ ''.Bertuğ hiçbir zaman Elkar'ı bir kalıbın içine sokmadı ve en önemlisi ona ''Neden?'' sorusunu sormadı.Çünkü o da biliyordu ki iki kişinin arasına ''Neden'' sorusu girdiği vakit birtakım şeylerin çürüyeceğinin bilincindeydi. Bertuğ çok sık olmasa da haftada bir kere Elkar'ı ziyarete mutlaka giderdi. Giderken, yanında vazgeçemediği ve Elkar'ın da çok sevdiği konyağı götürürdü.Dostluğun vermiş olduğu o sıcaklık konyakla birleşip somutluk kazanıyordu.Elkar yıllar sonra Bertuğ ile gülmüştü.Bir kadının telefonunun nerede çaldığını bir türlü bulamayıp son çare olarak o koca çantayı kulağına dayadığını komik bir şekilde anlatmıştı.Anlatma sırası Elkar'daydı.''Balığımı özgürlüğüne kavuşturdum''dedi.''Halbuki yıllardır ona işkence hayatı yaşatmışım,iyi ki  fark etmişim bunu'' dedi.Bertuğ Elkar'a döndü ve biraz da üzülerek''Artık özgür olma sırası sende değil mi ? Son iki yıldır tıpkı bir örümcek gibi öyle bir ağ ördün ki kendine kimseleri yaklaştırmadın , resmen münzevi hayatı yaşadın.Buna bir son vermenin zamanı gelmedi sence? '' dedi.Elkar donup kalmıştı. Savunmasız bir çocuğun yüzüne inen bir tokat darbesi gibiydi bu soru.İlkte cevap veremedi çünkü olayları kısa bir süre için kendi içinde mukayese ediyordu. Derin bir iç çekişin ardından başını Bertuğ'a doğru kaldırdı. Başını kaldırırken o kadar zorlandı ki sanki düşünceler birer yüke dönüşmüştü. Elkar' ın göz pınarından küçük tuzlu bir su damlası hızlıca süzülüverdi .Gözyaşı bile daha fazla dayanamamıştı Elkar'ın gururuna ve sonunda o da pes etti.Yaşların devamı gelmesin diye konyaktan koca bir yudum daha aldı ve konyağın o sıcaklığıyla kuruttu tüm göz yaşlarını.
     Kısa bir sessizliğin ardından Elkar;''Gideceğim bu şehirden''dedi.''Ait olmadığım bir yerde, sahip olamayacağım eşyalarla yaşamak istiyorum. Benim olan tek şey annemdi ve öyle kalmasını istiyorum dedi. Bertuğ bu karara sevinmekle birlikte saygı duydu.Ertesi sabah Elkar ilk kez dünü hatırlıyordu ve uzun bir aradan sonra ne yapacağına karar vermişti. Hemen telefona sarıldı ve bir hava yolu şirketinin numarasını çevirdi. Telefona çıkan bayanın ''Nasıl yardımcı olabilirim''sorusunu duyduktan sonra heyecandan kekeledi.Sonunda kurabildi cümlesini ''Be ben bilmediğim bir şehre gitmek istiyorum''dedi. Kadın bu durumda şaşkınlığını gizleyemedi ama yardımcı oldu Elkar'a. Ertesi sabah saat 09:00'a bilinmezlik diyarına aldı biletini. Sabah olduğunda hayatında tek sahip olduğu insan olan annesinin varlığını da alarak yaşadığı bu şehirden uçup gitti.

     Gözünü açtığında gördüğü tek şey gökyüzünün maviliğiydi.Yattığı yerde ellerini iki yana açtı. Sol eli boşluktaydı çünkü bir uçurumun kenarındaydı. Aslında o boşluk annesinin varlığıydı,ona daha da yaklaşmak için sola doğru daha fazla kaydı.Ve Elkar bilinmez bir şehirde, sahip olduğu tek şey olan, annesinin gerçekte var olmayan varlığıyla özgürlükte kaybolup gitti.




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Muhtelif Gülüşler

 Koskoca 4 yıl geçmiş evim dediğim yerden geçmeyeli, sokağına uğramayalı ve hatta perdelerini aralamayalı. Vuran her rüzgarla aralanmış, doğan her güneşle biraz daha yıpranmışım.   Bulanıncaya kadar gökyüzü kızıla, Ben hangi günün sabahındayım ya da akşamında? İçimi gizlerken bileylediğim bıçak kimbilir hangi kapının ardında? Kendime hesap verememişken alacaklılar dikilmesin diye karşıma. Onca özleme gebe rüyalardan uyandım soluksuz, sabahın kör karanlığında. Çiçeklerle bezeli kocaman bir halı olmuş gülüşlerim Yoktan var ettiğim sevgilerim, heveslerim, iç çekişlerim doluşmuş gizliden gizliye Sonra bir gülmüşüm, bir övünmüşüm, bin ölmüşüm. Bir uzamış bir kısalmışım Serap gibi... Ard arda dayamışım kadehleri boğazıma takılmasın diye uktelerim eteğimdeki taşlara Duymasınlar diye içimdekileri, uzatıyorum gülüşlerimi sere serpe  Güneşte dinlendirip zor zamanlarıma saklıyorum, sarıyorum, yakıyorum Yoksa saklanıyor muyum? Ardımda kaç bulut bıraktım bilmeden, Zamanı gelen bir dam...

Ayrık Otu

Elle tutulur, gözle görülür sınırlar içinde Sahibi hükümsüzken evrenin, topuğumdaki çamur hatırlatıyor Ve saniyenin dörtte biri hızında devrini değiştiriyor zihnimin. Yalnızca bedenim değil, eteğimdeki taşlar da gark oldu toprağa, Geriye doğru sayarken nefesim tükendi, alacakaranlığın üstüne bir sessizlik çöktü. O karanlıkta kaybettim bilincimi, akıp gitmeyen ne varsa takıldı, tökezledi, uçtu. Rüzgar şiddetlendikçe suratıma inen kırbaç sayısı arttı. Gözümü açtığımda ayrık otları süpürüyordu gökyüzünü. Bir ben kaldım onca ağırlığımla, muzdarip olduğumu görüyorlar mıdır ki? Ne garip hiç ses çıkarmadan başkaldırmak birilerine / bir şeylere, Fütursuzca çoğalırken her biri, aynı dengede aynı sürgünde. Tenimde hissediyorum seher yelini; alacaklı sanki İsmiyle müsemma, canımdan bi...

Gecenin Siyah 'Ben'i

                                                                               Kusursuzluğun siyah ''ben''indeyim bu gece, en noksan halimle.Yansıtıcı cisimlerin karşısında kendini kaybetmiş insanlar da olabilirim, hor görülmüşlüğün karşısında tüm patavatsızlığıyla  yaşamaya devam eden biri de. Her nefes çekişinde milyonlarca oksijen tanesinin içine girip ciğerlerine dolması, buna karşılık dışarıya sadece küçük buharın çıkması aslında içindeki ölmüş tüm şeylerin  dışavurumudur diyebilirim.Mavinin bütün tonlarında kaybolmayı bütün benliğimle isteyebilirim.Çay damlasının oluşturduğu dairedeki her bir çıkıntının kendi bağımsızlığını kurma çabasını da anlayabilirim.                 Peki her sabah uyandığımdaki bu bilinç kaybına ne demeli? D...