Elle tutulur, gözle görülür sınırlar içinde
Sahibi hükümsüzken evrenin, topuğumdaki çamur hatırlatıyor
Ve saniyenin dörtte biri hızında devrini değiştiriyor zihnimin.
Yalnızca bedenim değil, eteğimdeki taşlar da gark oldu toprağa,
Geriye doğru sayarken nefesim tükendi, alacakaranlığın üstüne bir sessizlik çöktü.
O karanlıkta kaybettim bilincimi, akıp gitmeyen ne varsa takıldı, tökezledi, uçtu.
Rüzgar şiddetlendikçe suratıma inen kırbaç sayısı arttı.
Gözümü açtığımda ayrık otları süpürüyordu gökyüzünü.
Bir ben kaldım onca ağırlığımla, muzdarip olduğumu görüyorlar mıdır ki?
Ne garip hiç ses çıkarmadan başkaldırmak birilerine / bir şeylere,
Fütursuzca çoğalırken her biri, aynı dengede aynı sürgünde.
Tenimde hissediyorum seher yelini; alacaklı sanki
İsmiyle müsemma, canımdan bir parça almamış gibi.
Tüm ezilmişliğimle rüzgarla hemhal olmuşum, savruluyorum uçsuz bucaksız
Köklerim kim bilir kaç kopuş kaç bakire hikayeye gebe?
Ölenlerin isimlerinin anlamını söyleyebilsem mesela soluksuz,
Tutunabilsem geçmişlerine köklerimle ve yaşatabilsem en inatçı halimle
Yalnızca merhametle ve sevgiyle yaşayanların gözleri önünde
Ufukta gün batarken sarılabilsem her birine.
Bencilce serzenişlerin arasından nasıl sıyrıldığını,
Bağrına taş basarken nasıl affettiğini...
Hükümsüzken evrendeki topraklar,
Elle tutulup gözle görülürken sınırlar nasıl oldu da bulaştı ayağım çamura?
Yüzyıllardır kafa tutarken rüzgara,
İnatçı ruhumla ve sevgiyi besleyen köklerimle yerle bir edilirken gökyüzüm,
Ayaklar altına alınırken hislerim, ben şimdi hangi bilincin etkisindeyim?
Değişiyor düşlerim görebildiğim kadarıyla
Benliğimden akıtıyorum saniyenin dörtte biri hızında.
Yorumlar
Yorum Gönder