Ana içeriğe atla

Kayıtlar

2012 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Ve Ben

  Var oluşumun bir parçası olarak yok ediyordum kendimi.Su içip geçmesini bekleyecek kadar takatim yoktu.  Bir kediyi sevdiğinizde avucunuza tüyden başka her şey bulaşabilir.Mikroplardan bahsetmiyorum.  Işığın içinde yok olabiliriz aslında.  Ardı ardına sıraladığın onca kelimeden milyon tane anlam çıkmasını başarmak, insanın yapabileceği doğaüstü bir yetenek olsa gerek.Mesela şu an okuduğun cümle gibi.  Susabileceğim onca yerim varken hala kusuyor olmamı açıklayamamam da kendime yaptığım en büyük oyunlardan biri.  Ve ben ...  Hep sağ kulağımı sol elimle göstermeye devam edeceğim.  Düşüncelerime bir zombi gibi yaklaşıp onları canlandırmamak için daha derin kuyular kazacağım.  Susuzluğumu toprağa yayıp çamurdan kaleler inşa edeceğim. Biri gelip bu saçmalığın üstünden geçip yok sayılıncaya dek.

Hiçliğin Virgülsüz Noktası

  Sonbaharın ortasında esen o ılık rüzgarla yitiriyordu yapraklarını ağaçlar.Başka bir baharı ümit ederek, içindeki şüpheyle.Etrafıma kulak kesilebilseydim duyabilirdim o hışırtıları, hırıltılardan öte. Anlık geleceklere bu denli bağlıyken geçmişle ilişiğimi koparamamam kronikleşmişti artık.Her koku, eşya, olayda iyi olanı değil de yanlış, sakat olan bakış açımın sonuçlarını görmek beni daha da derinlere itiyordu.Bazen beynimin içine kocaman hortumları sokup çeşmeyi de sonuna kadar açmayı planlıyorum.Keşke bu elma yıkamak kadar kolay olabilseydi. Gereksiz yere vücudum yorulmaz, sınırlarım daralmazdı.    Sebep olduğum her şeyden dolayı herkesten özür dilemiyorum. çünkü ben de herkes gibi, bir sonucun parçasıyım. Hepimiz derede yuvarlanan taşlarız ve bir yerlere çarparak bir boşluğa yerleşmek istiyoruz. Boşluk dedim değil mi? Belki de yarımızdan çoğunun içinde bulunduğu durum, velhasıl boşluk aynı boşluk değil. İçimde her yağmur yağdığında, ayaklarım bir kez daha yere...

Zamansızlık

  İşte o en önemli kavram olan '' zaman '' yine dikildi karşıma, otur oturduğun yerde der gibi, mızmızlanan bir çocuğa bağırıldığı gibi bağırdı yine, o en büyüktü ve her zaman onun sözü geçerdi bende. Çırpınışlarım, ümit edişlerim, duygularım önemsizdi onun için.   Ona adımlarımı bir türlü uyduramadım, hep tökezledim hep emekleme aşamasında kaldım, ama içimde hala bir his var yürümek için. Belki de böyle yaparak bir şeyler öğretmeye çalışıyordur kim bilir. Ama ama ben hep bu yolda ilerleyeceğim, sonucu her ne kadar acı olsa da ben böyleyim diyebilmeliyim. Zamansızlık beni ne kadar derinden acıtsa da,  zamanda değil ondan ayrı yaratıyorum kendimi.  Mavi gökte yıldız, zifiri karanlıkta güneşin parçaları olduğu gibi.   
Bak gülüyor insanlar sana, hançerlerinden akan kanı görünce. Sözlerim kuruduğunda başladım susmaya.   Bak mesela çok mu şey yaptın her şey ya da herkes için? Boşver düşünme bunları çünkü yanıtı herkes için farklıdır. '' Eşşek hoşaftan ne anlar? '' de devam et yoluna.   Karıncalara takmış durumdayım şu ara;  bir hayvan yolun ortasına neden yuva yapar ki? Hem de ezileceğini bile bile, neyse bu da bir denge politikası olsa gerek.    Otobüste insanları gözlemlemek kadar eğlenceli bir şey olamaz, otobüs ani fren yaptığında şoföre tonlarca küfür ediyorlar ama içlerinden. Bense yüzlerinden, mimiklerinden anlayabiliyorum. Yaşlıların yer vermeleri için gençlerin gözünün içine biraz sinirli, az da sevecenlikle bakmaları, gazete veya kitap okuyan kişilere ortak olan diğer insanlar.    Bence kadınlar nutella  ya da şokella gibi yiyeceklerle sevgili olsunlar, evlensinler. daha mutlu olurlar eminim.    

'' Yan''ılgı

Buğular sınırlar seni Artık dışarısı yoktur. Kapa gözlerini, Daha sıkı  ama daha sıkı... Küçük küçük, siyahlı turunculu ışıklar gelir gözüne. Dal onların içine uç uçabildiğin kadar, Yok say kendini, kendi varlığın içinde. Görürken bakmak değil de; bakarken görebilir bazı şeyleri Her zaman çekip içeri girdiğin kapıyı düşün, Buğunun kalıplaşmış hali gibiler. Otobüs kapıları mesela, Sana hizmet etmez onlar, bir yere iterler, bir yere...

Gençlik Düşünceleri

     Salt bir gerçeği kabul ederek yaşayacağıma belki de yaşadığıma inandım. Değiştiğimin farkında mıydım değil miydim bilmiyorum. Ayırt etmekte güçlük çektiğimi söyleyebilirim.Netlikler, kesinlikler, kararlar henüz hayatıma uğramış değiller. Davet ettiğim de söylenemez zaten.. Hiçbir şeyin farkında olmadığını bildiğin halde bir takım şeyleri istemek sizce de saçma değil mi?      Küçük bir çocuğa kaç oyuncak alındığıyla mı ilintilidir onu mutlu etmek? Soyutlukların azı ya da çoğu somutlamalarla mı ölçülür? Otobüsün kapısı, çıkardığı mekanik bir sesle - tısss - öfkesini dile getiriyordu belki.Geceler  güneşten daha sıcaktır ve hep daha  çok göz kamaştırıcı...Bunun için göğe değil yere bakman yeterlidir. O kadar aydınlığın için bulamazsın kelimelerini, çünkü aslında körsündür.      Dişlerin hayatını devam ettirmeni sağlar, buna yüklediğin diğer anlamalar sadece saçmalıktır.Küfür, karşındakini öldürmeni sağlar.Yok olduğunu bildiğin...

Sahipsizlik

     Gözlerini açtığında gördüğü tek renk maviydi. Düne dair hiçbir şey yoktu hafızasında ve  hiçbir zaman da dün olmamıştı onun için. Alışılmışın dışında bir zaman kavramı vardı. Saat, ona her zaman hiçi hiç geçiyordu taa ki annesinin ölümünden bu yana. Çok şey düşlemişti geleceğe dair fakat gelecek de yoktu artık. Sadece bugün vardı. Aniden dışarı çıkma isteği duydu. Sehpanın üzerindeki anahtarını alırken gözü birden televizyonun yanında duran fanustaki balığa takıldı. Balık da kendisi gibiydi; sınırlı yaşam alanında hareket ediyordu.Tabii yaşam denilirse buna.      Evden çıktığında yalnız değildi balığını da almıştı yanına. Kendisinin değilse bile balığının özgürlüğe kavuşma zamanı gelmişti.Garip bir mutluluk vardı içinde, attığı her adımda bacaklarndan başlayıp bedenine yayılan bir huzur hissediyordu. Sonunda varmıştı deniz kıyısına. Hırçındı deniz. İlk önce korktu balığı için ama dönmedi kararından. Balığı kendi özgürlüğüne bırakmanın vak...

Küçüklük Paranoyaklıkları

    Hepimizin küçüklükte okula gitmediğimiz günler olmuştur. Belki hastayızdır ya da hasta numarası yaparak annemizi kandırmaya çalışmışızdır.       O gün evde rahat rahat otururken bir yandan da gözüm sürekli saatte olurdu. Kaçıncı dersteler, teneffüse çıktılar mı, ... ? Zaman geçer ve okuldan çıkış saatleri gelir. Dışarı çıktığımda sanki sınıftan birileri beni görecek ve hakkımda kötü şeyler düşünecek korkusu içine kapılırdım. Cidden çok saçma bir düşünce ama o zamanlarda öyleydi. Kendimi tembel işe yaramaz bir öğrenci zannederdim, ertesi gün sınıftaki hemen hemen herkese '' dün niye gelmedin ? '' sorusunun cevabını düşünmekle geçirirdim o günü. Bu paranoyaklık değil de nedir?        Okula gitmediğim o gün bende rahatlıktan ziyade huzursuzluk ve stres vardı. Okula gitmediğime pişman bile olmuşumdur. Bu derece pişman olmuş bir bünye neden yine ve yeniden okula gitmemek için direnir onu da çözebilmiş değilim. Gelgitler arasında...