Ana içeriğe atla

Kayıtlar

2016 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Çoktan Sorunluydu Seçmeli Sorular

Elimle yoklayıp duruyorum bir yere kaybolmasınlar diye Acil çıkış merdivenlerimi bir bir kafamdan eksiltiyorum. Eskisi gibi uzun da değil, yorulmuyorum. Kaç kez sevgisizliği aştığımı, anılarımın kaç kez yıprandığını hatırlamıyorum. Sahi kaç soruyla yaşanır yalnızlık? Pamuklara sardım ellerimi, pirinç gibi ayıklamaya çalıştım zihnimi. Bastıramadım sızımı, anlayamadım düzeni. Güzelleştirince sarhoşluğumu iğne oyası kirpiklerle Doldurup da doldum, duramadım yek pare. Akşamdan suya yatırıp çekilen ah’ların demini alınca Ciğerlerime kadar kovaladığım soluğumu yakalayamadım. Sahi kaç soruyla geldi çaresizlik? Bugünü, dünden ayıramadan yarın için uyuyor olmam, Yatıp kalkıp neşeyle oynayan çocukları gücendirdi. Sahi kaç soruyla geldi umutsuzluk? Oturtamadım gözlerime gelen misafiri, Kağıt parçalarıyla örttüm tüm istifli mahcubiyetleri. Sahi kaç soruyla geldi sessizlik? Kaç, geldi soru! Kaç, geldi sonu!

Pixelli Sancılar

Tükenmez kalemle koluma çizdiğim dövmeler gibi anılarım; yıkana yıkana siline(meyen)n, kopya kağıdı kalitesinde, analog çekimli. Bisikletin önündeki gezintilerim kadar heyecanlı, tam hızlanırken atan zincirim kadar hüzünlü. Kendi sesimi duyamadığım zamanlarda  kirli kanlar görürdüm yerlerde ve oturup ağlardım hangi sevgi sözcüğü öldü diye. Kimseler beni görmesin isterdim; parmaklarımla dehlizler açardım, uzanıp yanaklarımdan öpemezdim belki ama saçlarımın arasında kaybolurdum. Giderek kaybolurken dikiz aynasından, yol kenarında yetişmiş yabani uzaklıkları koparıyorum dalından. Tek tek dokunuyorum parmaklarımla buzlu cama, ardında bir gölgenin sıcaklığını hissediyorum. Gözlerimde kalan feri götürüyor fotosel ve bitmiş tuvalet kağıdındaki çaresizliğe dokunuyorum. Plastik çatal samimiyetinde ilişkiler kuruyor, sabrımı sınarken kırılıyorum. Başka insanların, başka hayatlarına sirayet etmiş parfümlerini izliyorum; kimi arabada, kimi bir market reyonunda, kimi 100 metre ilerde, ...

Kulağa Kaçan Gözyaşları

Kayboluşun sıcak ve karanlık evresindeyim, Altı boş bir kaldırım taşına basmanın muhteşem öz güveniyle, Biramı yudumluyorum. Ellerimin soğukluğu ayaklarımı ısıtıyor. Kafamı çeviriyorum, ağzımda bir nikotin tadı. Düşen göz kapaklarının altındaki uykulu bakışlarını izliyorum. Salıncaktan düştüğümde bile bu kadar acımamıştı dudaklarım, Sonra bir kez daha derken... Kimi öptüm ben? Beynim tırnaklarımın arasında, Derin bir nefes alıyorum. İçimde güneş görmeyen sansürlü duvarlar, Küçük kraterlerle dolu ıslak yüzüm, Tıkalı kulaklarım. Kafamı çeviriyorum. İçime akan minik damlaları, Bir peçete yardımıyla birleştirirken Yırtılan, koca, beyaz boşlukta kayboluyorum. İçini görüyorum, içten öpüyorum, içinde kayboluyorum. Kafamı kaldırıyorum, boğazımda koca bir balgam; Altı dolu bir kaldırım taşına basmanın muhteşem boşluğuyla Kulaklarım tıkalı, Yutkunuyorum.