Elimle yoklayıp duruyorum bir yere kaybolmasınlar diye Acil çıkış merdivenlerimi bir bir kafamdan eksiltiyorum. Eskisi gibi uzun da değil, yorulmuyorum. Kaç kez sevgisizliği aştığımı, anılarımın kaç kez yıprandığını hatırlamıyorum. Sahi kaç soruyla yaşanır yalnızlık? Pamuklara sardım ellerimi, pirinç gibi ayıklamaya çalıştım zihnimi. Bastıramadım sızımı, anlayamadım düzeni. Güzelleştirince sarhoşluğumu iğne oyası kirpiklerle Doldurup da doldum, duramadım yek pare. Akşamdan suya yatırıp çekilen ah’ların demini alınca Ciğerlerime kadar kovaladığım soluğumu yakalayamadım. Sahi kaç soruyla geldi çaresizlik? Bugünü, dünden ayıramadan yarın için uyuyor olmam, Yatıp kalkıp neşeyle oynayan çocukları gücendirdi. Sahi kaç soruyla geldi umutsuzluk? Oturtamadım gözlerime gelen misafiri, Kağıt parçalarıyla örttüm tüm istifli mahcubiyetleri. Sahi kaç soruyla geldi sessizlik? Kaç, geldi soru! Kaç, geldi sonu!